Yıkılan güvenin yeniden inşası


Güven, tüm gerçek ilişkilerin temelidir. Kişi ne kadar konforlu bir hayat yaşarsa yaşasın başkasıyla bağ kurmaya ve ilişki içinde olmaya ihtiyaç duyar. Konforlu bir hayat, ilişkinin yokluğunu gideremez. Bu anlamda kişiler arası ilişkiler, yeri doldurulamaz bir ihtiyaçtır. Bu önemli ihtiyacın başlamasında ve sürmesinde en gerekli şey, güvendir.

Güven hisseden kişi; ailesi tarafından sevileceğine, ihtiyaç duyduğunda destekleneceğine, saygı duyduğu kişilerden saygı göreceğine, insanlardan zarar görmeyeceğine inanır ve ilişkilerini bu inanç doğrultusunda düzenler.

Bazı nedenlerle yaşanan güven kaybı, kişinin ilişkilere ve hayata dair inanç sistemini sarsar. İlişkilerde güven kaybına yol açan iki farklı etken vardır. Bunlardan birincisi, kişinin ötekinden beklediğini (ilgi, destek, yardım vs) bulamaması, ikincisi ise beklemediği (kaba davranış, kırıcı konuşma vs) şeylere maruz kalması. Birinci durumun yaşanması ihmalin, ikinci durumun yaşanması istismarın varlığını gösterir ki, bu iki durum, kişilerin ilişkilere dair güvenini sarsar ve yeniden güvenebilmeyi engeller.

Güvenin zedelenmesinden kişinin hayatında pek çok alan etkiler; düşünceler, duygular, davranışlar ve ilişkiler.

Güvensizlik, en başta kişinin diğer insanlara ve dış dünyaya karşı düşüncelerini etkiler. Kişi güvensizliğe yol açan durum veya kişi nedeniyle, aşırı genelleyici düşüncelere kapılır. Dış dünyanın tamamen kötü bir yer olduğunu, en yakın insanlardan bile zarar görebileceğini, bu nedenle hiç kimseye güvenmemesi gerektiğini düşünür. Güvenin sarsılmasının en zor yanı, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı düşüncesidir. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünmek ise, kişiyi umutsuzluğa sürükler.

Güven kaybına yol açan bu düşünceler, kişiyi duygusal olarak etkiler ve kişinin kendini tetikte hissetmesine, kaygı duymasına, ötekilerden zarar gelebileceği endişesiyle şüphe içinde yaşamasına yol açar. Güveni sarsılan kişi, bununla birlikte kalbinde büyük bir acı hisseder. Kalbi, parçalara ayrılmış vazo gibi kırılmıştır. Vazo, tutkalla yapıştırılarak onarılabilir belki. Ancak tutkal, kırılan parçaları bir arada tutsa bile, o vazoyu kırılmadan önceki haline geri döndüremez.

Güvensizliğin davranışlara olan etkisine baktığımızda, burada kaçınma ve kontrol davranışlarının varlığını görürüz. Kaçınma eğiliminde olan güvensiz kişi; kendini insanlardan izole edebilir, duygusal yatırımını insanlardan çekerek hayvanlara yatırabilir, kişilerle ilişki kurmak yerine evcil hayvanlar besleyebilir, ihtiyaç duyduğu duygusal bağı bu hayvanlarla karşılayabilir. Böyle yaparak kendini incinmekten ve aldatılmaktan koruyabilir belki ama bu durum onu, yakın ilişki kurmaktan alıkoyar.

Güvensizliğin etkilediği dördüncü ve en önemli alan, ilişkilerdir. Kişiler, ilişkilerinde güven hissetmediğinde; birbirine yakınlaşamaz, bağ kuramaz ve kendini ilişkiye teslim edemez. Güvenin olmadığı ilişkiler yüzeysel, sığ ve samimiyetten uzaktır. Kişi, güvensizlik nedeniyle kendini ilişkiye kapattığında yalnızlık ve değersizlik hisleriyle baş başa kalır. Bu durum kişinin depresyon, anksiyete bozukluğu gibi psikopatolojik hastalıklar yaşamasına da zemin hazırlar.

Yol açtığı tüm hasarlar düşünüldüğünde güvensizliğin, kişinin hem bireysel, hem sosyal hayatına büyük bir zarar verdiğini görebiliyoruz. Bu hasarın onarılması ve yeni hasarların önlenmesi, kişinin güvenebilme kapasitesini yeniden hayata geçirebilmesi ile mümkündür. Kişinin yeniden güvenebilmesi sanıldığından zordur ve bunun gerçekleşebilmesi için uzun bir zamana ihtiyaç vardır.

Güvenin yeniden inşası sürecinde; hem güvensizliğe yol açan, hem de güveni sarsılan kişilerin sorumluluk alarak çözüme yönelik adımlar atması önemlidir. Atılacak her adım, güveni tesis edecek bir yapı taşı olacaktır.

Güvensizliğe yol açan kişinin; onarıcı girişimde bulunması, yol açtığı hasarı hem davranışlarıyla hem sözleriyle tamir etmeye çalışması, güvenini sarstığı kişinin yeniden güvenebilmesi için zamana ihtiyaç duyduğunu bilmesi, bu zaman içinde güven sarsıcı davranışlardan uzak durması, karşıdaki kişinin kırgınlık ve öfke hislerine karşı anlayışlı olması ve tüm bu süreci sabırla karşılaması güven duygusunun kazanılmasında oldukça önemlidir.

Güveni sarsılan kişiye gelince; bu kişinin yaşadığı güven kaybı sonrası temkinli davranması oldukça anlaşılabilir bir şeydir. Çünkü güven oldukça kıymetlidir ve herkese karşı hissedememesi gayet doğaldır. Güvensizlik sonrası güveni yeniden inşa sürecinde, aşırı genelleyici yaklaşımlardan ve kendini izole etmekten kaçınmak, zor da olsa ilişki içinde kalmaya çalışmak, karşıdaki kişinin güven adına çabalarını takdir etmek sürecin olumlu sonuçlanmasına yardımcı olacaktır.

Bu süreçte taraflar arasında tekrarlanan olumlu deneyimler ve güven sarsıcı bir durumun yinelenmemesi, güvenin yeniden hissedilmesini sağlayacaktır.

Güven, hepimizin temel ihtiyaçlarından biridir ve çok kıymetlidir. Güvensizliğin yol açtığı hasar, ancak güvenin yeniden inşası ile onarılabilir. Hiçbirimiz zarar görme endişesiyle tetikte olmak ve kaygı yaşamak istemeyiz. Güven hepimiz için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Çünkü güven; kendimizi ilişkiye bırakabilmenin ön koşulu, duygusal yaralarımızı sarma umudu ve en önemlisi de ötekinin davranışlarına karşı savunmasız olma arzusudur.