Ruh Bağlamında Metalaşma

#zübeydedemir

İnsanoğlu, geçmişten günümüze hem yeni bir gezegene yolculuk etmek isteyen veya yeni bir dünya yaratmayı planlayan hem de zamanlar arası yolculuğu hep hayal eden bir varlıktı. Belki de ruhumuz bizleri buna iten en başlıca faktörlerden biridir. Çünkü ruh, başlı başına vardır, zaman ve mekânla sınırlı değildir, duyularla algılanamaz. Hem sığınan hem çığır açan, hem özgür hem muhtaç olan insan bedeni kısıtlı ve doyumsuz, ruhu da bir o kadar sınırsız ve bedene bağımsızdır. Hal böyle iken ruhumuz, bizi kalıbımızdan dışarı çıkartan bir kuvvet misali, hep yeni maceralara atıldık, yenidünyalar keşfettik, farklı teknolojiler denedik. Meta evren de bunlardan bir tanesi.

Sözlükte gelişme, en iyi duruma gelme, uzama, büyüme gibi anlamlara gelen meta kelimesi, insanın elde edip yararlanmak istediği her türlü maddî değer ve ihtiyaç maddesi demektir. Meta evren ise, insana istediği yerde istediği zaman özgür olarak dolaşabileceği olağanüstü imkânlar sunan, birden fazla sanal dünyayı bir araya getiren kalıcı, çevrimiçi, 3D bir dünya konseptidir. Bizler artık bir “anlık etki” dünyasında yaşıyoruz ve yaşadığımız zamana ayak uydurmak zorunda kalan bireyler haline geldik. Modernizm ile birlikte sanal dünyanın insanlığa dayattığı anlık etkiye dayanan bu baskısı, son asırlarda yavaş yavaş zihinlere empoze edilmeye başlamıştı. Bu yüzden, içinde yaşadığımız simülasyon çağı, hem ruhumuzu hem zihnimizi hem de irademizi etkisi altına almaktadır.

Medyanın ve popüler kültürün etkisiyle metalaşan beden ve zihin, adeta sömürülerek, ruhun uyuşmasına ve bağımlılaşmasına neden olmaktadır. Hem kapitalizm hem de emperyalizm buna çanak tutmaktadır. Günümüzün yegane problemi ise, popüler medya ve buna hizmet eden sermaye akımlarının, güya meta evren adı altında allanıp pullanmış bir ütopya vaadiyle insan zihni ve ruhunu sanala endekslemektir. Başka bir deyişle, metalaşan ruh, irade, zihin, duygu dolayısıyla sevgi maddileşmektedir ve mutluluk kavramı değişime uğramıştır. İnsanlar mutlu olmak için, ihtiyaç duydukları şeyleri satın almak için, para kazanmakla o kadar meşgul oluyor ki, paranın verdiği güç, ego, hadsizlik zamanla hem maneviyatımızı zedeliyor hem de insanî bağımızı koparıyor. Böylece, karşılıklı konuşmak, anlayış, saygı, iletişim kurma becerilerimizi kaybediyoruz. Duygularımızın da birer ürün, mal olarak pazarlandığı kapitalist düzende ruhun özgürleştirici potansiyeli ortadan kalkıyor. Bunu en net görebileceğimiz yerlerden biri ise, medyadır. Televizyon dizilerinde, gazetelerde, dergilerde, en şiddetli biçimiyle ise reklamlarda, önce ruhun sonra bedenin metalaşmış biçimleri her geçen gün artarak gözler önüne seriliyor. Popüler medya sayesinde, kişinin sürdüğü parfümler, giydiği kıyafetler ile meta yahut obje haline getirdiği bedeni, ruhunu gölgede ve aç bırakmaktadır. Ayrıca erkeklerin ihtiyaçları da üstü kapalı biçimde cinsel gereksinimleri ile özdeşleştirilmektedir.

Ruhumuzu da aklımızı da tüketen meta evren, zamanla tüm yönleriyle ailemizin içine girdi. Tek tuşla, çaba harcamadan, zahmetsiz ona ulaştık, gözümüzü beynimizi alıştırdık, hayatımızın vazgeçilmezi yaptık. Adeta temel ihtiyacımız haline geldi. Artık hepimiz daha fazla tüketme baskısı altında olduğumuz için yavaş yavaş hem ahlaki değerlerimizi hem özbenliğimizi hem de idrak yeteneğimizi kaybetmenin eşiğindeyiz. Buna dur demenin zamanı gelmedi mi?..

 

Zübeyde Demir