Ailenin sakin ve telaşsız tutumuyla hasta kendini rahat hissediyor
Kronik seyirli bir beyin hastalığı olan şizofreninin tüm toplumda görülme sıklığının yüzde 1 olduğunu belirten İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, hastalığın sıklıkla 15-35 yaş arasında başlamaya eğimli olduğunu söyledi.Şizofreninin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu belirten Bolluk, aile ve yakın çevrenin tutumlarının önemine işaret ederek “Hasta sosyal ortamlara katılmaya teşvik edilmeli, hastanın, diğer insanlarla iletişim içinde olmasına izin verilmelidir. İlgili olmak iyidir ancak müdahalecilik, abartılı duygusal ilgi, eleştirel tutumlardan kaçınılmalıdır” uyarısında bulundu.
İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, 11 Nisan Dünya Şizofreni ile Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada şizofrenide aile ve yakın çevrenin etkilerine ilişkin değerlendirmede bulundu.
Genç yaşlarda görülmeye başlanıyor
Şizofreninin kronik seyirli bir beyin hastalığı olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Şizofreni, genellikle genç yaşlarda başlayan, kişinin dış dünyadan uzaklaşarak içine kapandığı; duygu, düşünce ve davranışlarında önemli bozuklukların ortaya çıktığı, beynin yapı ve işleyişinde değişiklerin saptandığı, kronik seyirli psikiyatrik bir beyin hastalığıdır” dedi.
Erkeklerde daha erken yaşlarda ortaya çıkabiliyor
Tüm toplumda görülme sıklığı yüzde 1 olan şizofreninin kadın ve erkekte eşit oranda görüldüğünü ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Erkeklerde daha erken yaşlarda başlangıç dikkati çeker. Sıklıkla 15-35 yaş arası başlamaya eğilimlidir” dedi.
Genetik, en önemli risk faktörü
Şizofrenide en önemli risk faktörünün genetik olduğunu kaydeden Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Hastaların birinci derece akrabalarında hastalığa yakalanma riski yüzde 3-7 oranındadır. Gebeliğin 2. trimesterinde geçirilen viral enfeksiyonların riski artırdığı yönünde çalışmalar vardır. Beyinde bazı yolaklarda dopamin hormonu ile ilgili düzensizlikler mevcuttur” dedi.
Toplumdan uzaklaşma ve ifadelerde azalma görülebiliyor
Şizofreni belirtilerinin diğer ruhsal bozukluklarla benzerlik gösterebildiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Bu hastalarda gerçek dışı algılar ve düşünceler, toplumdan uzaklaşma, öz bakımda, düşünce üretiminde, soyut düşünme becerisinde ve duygusal ifadelerde azalma, irade ve ilgi kaybı, zihinsel işlevlerde yavaşlama, amaca yönelik davranışları sürdürmede bozukluklar sık görülen belirtilerdir. Şizofreni, diğer psikotik bozukluklar, duygudurum bozuklukları ve alkol-maddeye bağlı bozukluklarla karışabilir” diye konuştu.
Tedavi sürecinde intihar riskine dikkat!
Şizofreninin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “19. Yüzyılın başlarından itibaren tıpta araştırma yöntemlerinin gelişmesiyle hastalığın nedenlerine, seyrine ve tedavisine yönelik araştırmalar artmış ve 1950’li yıllarda antipsikotik ilaçların keşfiyle tedavi edilebilir bir hale gelmiştir. Tedavide akut dönemde temel hedef, psikotik belirtileri yatıştırmaktır. İlaç tedavisi ve eğer dirençli ise EKT (elektroşok tedavisi) uygulanır. Bu dönemde depresyon gelişimi ve intihar riskine dikkat edilmelidir. Daha sonra stabilizasyon dönemi ile kazanımlar korunmaya çalışılır. Sürdürüm döneminde ise amaç, nüksün önlenmesi ve hastanın işlevselliğinin arttırılmasıdır. Bireysel psikoterapiler, aile terapileri, grup terapileri, metakognitif terapiler şizofrenide uygulanabilen terapi yöntemlerinin başında gelir” dedi.
Ailenin sakin ve telaşsız tutumu hastaya rahat hissettirir
Şizofrenide hastanın ailesine ve yakın çevresine tavsiyelerde bulunan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, şunları söyledi: “Ailenin sakin ve telaşsız davranabildiği durumlarda hasta kendini daha rahat hisseder. Hastanın savundukları mantıklı olmasa da gerçekten savunduklarına inanıyor olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Şizofreni hastasını yapmak istemediği şeyler konusunda zorlamamak onun güvenini artırır. Şizofreni hastaları da işe veya okula gitmek ya da daha önceden keyif aldığı aktivitelere katılmak istemeyebilirler. Böyle durumlarda hastanın üzerine gitmeden bunun nedenlerini araştırmak yararlı olacaktır. Hasta sosyal ortamlara katılmaya teşvik edilmeli, hastanın, diğer insanlarla iletişim içinde olmasına izin verilmelidir. İlgili olmak iyidir ancak müdahalecilik, abartılı duygusal ilgi, eleştirel tutumlardan kaçınılmalıdır. Aile içinde iş bölümü yapılmalı ve hastaya çok da ağır olmayan sorumluluklar verilmelidir.”
Tedavi sürecinde hastanın yanında olmak önemli
Hastayı tedavisi konusunda desteklemek ve bu süreçte onun yanında olmanın önemli olduğunu vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “İlaçlarını düzenli alması ve randevularına gitmesi konusunda hastaya hatırlatmalarda bulunulması gerekir. Şizofreninin varlığıyla yaşamak hem hasta hem de hasta yakını için çok kolay değildir. Ancak bazı noktalara dikkat ederek, hastalık yok sayılmayarak, hastanın hakları gözetilerek ve profesyonel yardım almaktan çekinilmeyerek bu süreç kolaylaştırılabilir” diye konuştu.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, 11 Nisan Dünya Şizofreni ile Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada şizofrenide aile ve yakın çevrenin etkilerine ilişkin değerlendirmede bulundu.
Genç yaşlarda görülmeye başlanıyor
Şizofreninin kronik seyirli bir beyin hastalığı olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Şizofreni, genellikle genç yaşlarda başlayan, kişinin dış dünyadan uzaklaşarak içine kapandığı; duygu, düşünce ve davranışlarında önemli bozuklukların ortaya çıktığı, beynin yapı ve işleyişinde değişiklerin saptandığı, kronik seyirli psikiyatrik bir beyin hastalığıdır” dedi.
Erkeklerde daha erken yaşlarda ortaya çıkabiliyor
Tüm toplumda görülme sıklığı yüzde 1 olan şizofreninin kadın ve erkekte eşit oranda görüldüğünü ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Erkeklerde daha erken yaşlarda başlangıç dikkati çeker. Sıklıkla 15-35 yaş arası başlamaya eğilimlidir” dedi.
Genetik, en önemli risk faktörü
Şizofrenide en önemli risk faktörünün genetik olduğunu kaydeden Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Hastaların birinci derece akrabalarında hastalığa yakalanma riski yüzde 3-7 oranındadır. Gebeliğin 2. trimesterinde geçirilen viral enfeksiyonların riski artırdığı yönünde çalışmalar vardır. Beyinde bazı yolaklarda dopamin hormonu ile ilgili düzensizlikler mevcuttur” dedi.
Toplumdan uzaklaşma ve ifadelerde azalma görülebiliyor
Şizofreni belirtilerinin diğer ruhsal bozukluklarla benzerlik gösterebildiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Bu hastalarda gerçek dışı algılar ve düşünceler, toplumdan uzaklaşma, öz bakımda, düşünce üretiminde, soyut düşünme becerisinde ve duygusal ifadelerde azalma, irade ve ilgi kaybı, zihinsel işlevlerde yavaşlama, amaca yönelik davranışları sürdürmede bozukluklar sık görülen belirtilerdir. Şizofreni, diğer psikotik bozukluklar, duygudurum bozuklukları ve alkol-maddeye bağlı bozukluklarla karışabilir” diye konuştu.
Tedavi sürecinde intihar riskine dikkat!
Şizofreninin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “19. Yüzyılın başlarından itibaren tıpta araştırma yöntemlerinin gelişmesiyle hastalığın nedenlerine, seyrine ve tedavisine yönelik araştırmalar artmış ve 1950’li yıllarda antipsikotik ilaçların keşfiyle tedavi edilebilir bir hale gelmiştir. Tedavide akut dönemde temel hedef, psikotik belirtileri yatıştırmaktır. İlaç tedavisi ve eğer dirençli ise EKT (elektroşok tedavisi) uygulanır. Bu dönemde depresyon gelişimi ve intihar riskine dikkat edilmelidir. Daha sonra stabilizasyon dönemi ile kazanımlar korunmaya çalışılır. Sürdürüm döneminde ise amaç, nüksün önlenmesi ve hastanın işlevselliğinin arttırılmasıdır. Bireysel psikoterapiler, aile terapileri, grup terapileri, metakognitif terapiler şizofrenide uygulanabilen terapi yöntemlerinin başında gelir” dedi.
Ailenin sakin ve telaşsız tutumu hastaya rahat hissettirir
Şizofrenide hastanın ailesine ve yakın çevresine tavsiyelerde bulunan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, şunları söyledi: “Ailenin sakin ve telaşsız davranabildiği durumlarda hasta kendini daha rahat hisseder. Hastanın savundukları mantıklı olmasa da gerçekten savunduklarına inanıyor olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Şizofreni hastasını yapmak istemediği şeyler konusunda zorlamamak onun güvenini artırır. Şizofreni hastaları da işe veya okula gitmek ya da daha önceden keyif aldığı aktivitelere katılmak istemeyebilirler. Böyle durumlarda hastanın üzerine gitmeden bunun nedenlerini araştırmak yararlı olacaktır. Hasta sosyal ortamlara katılmaya teşvik edilmeli, hastanın, diğer insanlarla iletişim içinde olmasına izin verilmelidir. İlgili olmak iyidir ancak müdahalecilik, abartılı duygusal ilgi, eleştirel tutumlardan kaçınılmalıdır. Aile içinde iş bölümü yapılmalı ve hastaya çok da ağır olmayan sorumluluklar verilmelidir.”
Tedavi sürecinde hastanın yanında olmak önemli
Hastayı tedavisi konusunda desteklemek ve bu süreçte onun yanında olmanın önemli olduğunu vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “İlaçlarını düzenli alması ve randevularına gitmesi konusunda hastaya hatırlatmalarda bulunulması gerekir. Şizofreninin varlığıyla yaşamak hem hasta hem de hasta yakını için çok kolay değildir. Ancak bazı noktalara dikkat ederek, hastalık yok sayılmayarak, hastanın hakları gözetilerek ve profesyonel yardım almaktan çekinilmeyerek bu süreç kolaylaştırılabilir” diye konuştu.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı